Travma Sonrası Bedenin Dili: Oksitosin, Vazopressin ve İyileşmenin Biyolojisi
- selinilgaz
- 2 Ara
- 2 dakikada okunur

Travma, yalnızca zihinsel bir sarsıntı değildir; bedenin en derin katmanlarında iz bırakan, duygularımızı, ilişkilerimizi ve stres tepkilerimizi yeniden şekillendiren bir deneyimdir. Bu nedenle travmayı anlamaya çalışırken yalnızca psikolojiyi değil, bedenin kimyasını da bilmek gerekir.
Son yıllarda yapılan çalışmalar, travma sonrası stres bozukluğunun (PTSD) bedende bıraktığı izlerin düşündüğümüzden çok daha spesifik olduğunu gösteriyor. Artık biliyoruz ki travma, yalnızca “kortizol artışı” gibi genel stres tepkileriyle açıklanamaz. Çok daha incelikli, çok daha ilişki-temelli bir biyoloji devreye girer.
Ve bu biyolojinin merkezinde iki önemli hormon var: oksitosin ve vazopressin.
Oksitosin: Bağ Kurmanın ve Güvenin Molekülü
Oksitosin, çoğu zaman “sevgi hormonu” olarak bilinir, ama rolü bundan çok daha geniştir.
Beden oksitosin salgıladığında:
Kendimizi daha güvende hissederiz,
İnsanlarla bağlantı kurmak kolaylaşır,
Stresi düzenlemek mümkün hale gelir,
Duygusal dayanıklılık artar.
Kısacası oksitosin, sinir sistemini “hayatla temas hâline” getiren biyolojik bir köprüdür. Travma sonrasında ise bu hormon düzeyinde düşüş görülebilir. Bu da kişinin kendini çevresinden kopuk hissetmesine, sosyal destekten daha az fayda görmesine ve tehdit algısının yoğunlaşmasına neden olabilir.
Vazopressin: Tehdit Algısını Yükselten Sistem
Vazopressin, oksitosinin adeta biyolojik karşıtıdır. Basitçe anlatmak gerekirse, vazopressin hormonu moleküler düzeyde oksitosine çok benzediği için, oksitosin reseptörlerine bağlanabilir ve oksitosinin yerini alabilir. Bu hormon tehlike, çatışma, tetikte olma ve savunma gibi durumlarda devreye girer.
Bu hormon arttığında:
Tedirginlik ve uyarılmışlık yükselir,
Küçük uyaranlar bile tehdit gibi algılanabilir,
Beden “hazır ol – savunmaya geç” sinyali verir,
Sosyal ortamlarda stres artar.
Travma sonrası bazı kişilerde vazopressin düzeylerinin belirgin biçimde yükseldiği görülür. Bu da “hiçbir şey yokken bir şey varmış gibi hissetmek” hâlini biyolojik olarak açıklayabilir.
Travmanın İmzası: Düşük Oksitosin, Yüksek Vazopressin
Yeni bulgular, travma sonrası bedenin iki hormon arasında bir denge kayması yaşadığını gösteriyor: oksitosin azalıyor (güven zorlaşıyor), vazopressin artıyor (tehdit algısı yükseliyor).
Bu iki hormonun birbirine oranı, travmanın sinir sistemi üzerindeki yükünü oldukça net bir şekilde yansıtan bir “biyolojik imza” oluşturuyor.
Bu nedenle travma sonrası bazı insanların:
Kolayca irkilmesi,
Kalabalıktan kaçınması,
İnsanlarla bağ kurmakta zorlanması,
Sürekli tetikte hissetmesi,
Ya da duygusal olarak kapanması
yalnızca psikolojik değil — kimyasal bir gerçeklik.
İyileşme Nasıl Görünüyor?
Güzel haber şu ki beden sabit kalmıyor; iyileşme biyolojik olarak da mümkün. Travma sonrası terapi, güvenli ilişkiler, sosyal temas ve regülasyon odaklı çalışmalar:
Oksitosini artırabiliyor,
Vazopressin baskınlığını azaltabiliyor,
Sinir sisteminin “tehdit” yerine yeniden “güven” algısına dönmesine yardımcı olabiliyor.
Bu yüzden iyileşme yalnızca zihinsel bir süreç değil, bütün bir biyolojinin güvene yeniden hazır olma süreci.
Sonuç: Travma Derindir, Ama İyileşme de Öyle
Travma sonrası insanlar çoğu zaman “ben neden böyle oldum?” diye sorar. Bu sorunun cevabı artık çok daha net: Çünkü travma sinir sisteminin kimyasını değiştirir. Bağ kurma kapasitesi azalır, tehdit algısı yükselir, beden sürekli tetikte kalır.
Ama aynı zamanda: doğru temas, doğru terapi ve doğru destekle bu sistem yeniden dengelenebilir. Travma bedene kazınır ama iyileşme de bedenden başlar ve beden, güveni hatırlama konusunda sandığımızdan çok daha yeteneklidir.



